Posts Tagged hafıza filmleri

Memento

Memento filmini yeniden izledim. İlk izleyişimde takip edememiştim, midem bulanmıştı. Bu izleyişimde tüm karmaşayı henüz çözmemiş olsam da öyküyü biraz daha anladım, filmin önemini de kavrama yoluna girdim.

Memento’nun önemi nedir? Son derece ilginç bir fikirden yola çıkması mı? Kurgusu mu? Değişik çekim teknikleriyle derdini anlatmaya çalışması mı? Oyuncuları mı yoksa bu tür konuları gerçekten bir bulmaca gibi ele alıp bize tüm filmlerini izlettiren yönetmen Nolan mı? Hepsi olabilir, hangisinin seçileceği kişiye göre değişebilir.

Christopher Nolan‘ın kardeşi Esquire dergisine bir yazı yazar. Bu kısa süreli hafızası olmayan bir adamla ilgilidir. (Leonard) Bunu abisine anlatır, bir senaryo çalışması başlar. Konunun daha sinemavari olması için, bu kısa süreli hafızası olmayan adamın karısının öldürülmüş olduğu ve bu zavallı adamın karısını aradığı gibi bir öykü düşünülür. Bu karmaşa yetmezmiş gibi, bir de film daha önce hiç görülmemiş bir biçimde baştan sona doğru tersine gösterilir. Her sahnenin son birkaç saniyesi daha önce izlediğimiz sahnenin başlangıcıdır, böylece parçalar birbirine sıkı sıkıya tutunur. Hiçbir sahne kesilip atılamaz. İlk sahnede Teddy karakterinin ölümünü görürüz, ama film ilerledikçe, Leonard’ın bu yola nasıl çıktığını ve hatta karısına ve kendisine yapılan saldırının ayrıntılarını merak etmeye başlarız. Herşey aynı kalsaydı da film baştan sona doğrusal olarak ilerleseydi, Teddy’nin ölümü o kadar da ilginç, süprizli bir son olmayacaktı. Hikaye ilerledikçe (geriye gittikçe) Leonard’ın her anlatılan parçaya nasıl geldiği, Palaroid makinası ile çektiği resimlerin arkasında, onun için hayati olan notları nasıl yazdığını görüyoruz. Böylece gizem son ana kadar devam ediyor.

Tüm ekip, filmin bu karmaşık yapısının izleyiciyi korkutmaması için bayağı kafa yormuş. Özellikle filmin ilk üç sahnesi insanı bir anda filmin içine sokuyor, ve aslında bu sahnelerin anlamını fazla düşünemeden filmi takip edip anlamaya çalışıyorsunuz. İlk sahnede Teddy’nin öldürülüşünü kamerayı ters döndürerek izliyoruz. Bu aslında filmin tümü hakkında da bize fikir veriyor. (Biz filmi tersten gösteriyoruz) Hemen sonra siyah beyaz bölüm başlıyor. Burada bir belgesel izler gibi, Leonard’ın sesinden hikayenin arka planını izliyoruz, aslında dinliyoruz. Siyah beyaz sahneler ileri doğru gidiyor ve son bölüm hariç bir motel odasında geçiyor. Üçüncü sahne ise ilk sahnede gördüğümüz cinayetin hemen 4 dakika öncesini bize gösteriyor. Bu sahne sonunda filmin ifade biçimini de anlamış oluyoruz. Aynı dikkati gösteren izleyiciler, bölümler ilerledikçe daha önce olanlardan hiç haberi olmayan Leonard’ın kimler tarafından nasıl kullanıldığını, kimin kötü adam olabileceğini ve ilk anda belli olmasa da tüm olayın uyuşturucu satışı, para ve darpa gidişini izliyorlar.

Memento sinema tarihinde yerini almış bir eser, bir ayda çekimi tamamlanmış bir başyapıt. Ana karakteri canlandıran Guy Pearce bir taraftan yaşadıklarını notlara ve vücuduna yazma çabası içindeyken, bir taraftan da derin bir depresyonla karısını arayan adamın sıkışıklığını harika canlandırmış. Kendi içinde bir disiplinle sorunu çözebileceğini düşünen bu adam, yaşadığı anlık olaylardaki izlenimlerini Paloroid resimlerin arkasına yazıyor, ve unuttuktan sonra da bu notlara güvenerek tüm parçaları bir araya getirmeye çalışıyor. Matrix filmiyle ünlenen Carrie Anne Moss da bu filmde Natalie’yi canlandırıyor, birden bire Leonard’ın hayatına giren ve ona yardım eden Natalie.

İzlemediyseniz bir kaç kez izlemenizi öneriyorum.

, , , ,

Yorum bırakın